1 Nisan 2008 Salı

KEMAL SAYAR'LA ROPÖRTAJ


Ünlü psikiyatr-yazar Doç। Dr। Kemal Sayar, yeni kitabı Merhamet’te özgün ve çarpıcı düşünceler öne sürüyor. Kitabını iki buçuk ay önce kaybettiği babasına adayan Sayar ‘Sanatın, kalbin, vicdanın rehberlik etmediği bir bilim insanın başına çorap örebilir’ diyor


Kitabınızı okuduktan sonra, sokağa çıktım। Bütün dilencilere para verdim, herkese gülümsedim, kedileri okşadım. Bunu mu hedeflemiştiniz? Yani okunsun ve değişilsin?

Evet, ben de yazan her insan gibi kelimelerim okuyanların ruhuna değsin istiyorum, bir kıvılcım çaktırsın, bir fitil ateşlesin. Merhamet, kaybettiğimizi bulma yolunda bir düşünce egzersizi. Modern uygarlıkta yanlış giden bir şey var, bütün refah göstergelerine karşın insan mutsuzluğu tırmanıyor. Neyi kaybettik sorusuna bir cevap arıyorum.

Merhamet bir düşünce kitabı olduğu halde, duygu yoğunluğu da taşıyor. Duygularla düşüncelerin birlikte irtifa kazanmasını mı gözetiyorsunuz?

Aliya İzzetbegoviç’in çok güzel bir sözü var, ‘Bilime evet ama sanatın olduğu bir dünyada!’ Sanatın, kalbin, vicdanın rehberlik etmediği bir bilim insanın başına çorap örebilir. Duygu ve düşünce, kalp ve akıl el ele verirse, bu beraberlik insanlara gökten bomba değil hayır ve güzellik yağdırabilir. Bir metin insanı en sahici yerinden, tam kalbinden, duyguların cevherinden yakalamalı ki onu iyiliğe ve güzelliğe taşısın.

AĞLAYARAK YAZDIM

İtiraf edeyim: Teorik bir kitap okurken ilk kez ağladım.

Ben de itiraf edeyim: Kitapta yer alan bazı metinleri ağlayarak yazdım.

Bu ağlama kısmını röportajdan çıkarsak mı?

Nasıl isterseniz.

Bir insan sonradan merhametli, vicdanlı olabilir mi?

Evet, merhameti mizacımızın bir unsuru kılmak bizim elimizde. Merhamet öğrenilebilir, çünkü ruhumuza kodlanmıştır. Bir bebek ağlayan başka bir bebeğe tepki verir, onun acısını paylaşır, onunla ağlar. İnsan içindeki merhameti açığa çıkarmak ödevinde.

Fakat?

Dünya bizi türlü zalimliklere zorluyor, ancak zalimleşirsek ayakta kalabileceğimizi düşünüyoruz. Ben de diyorum ki zalimliğin, kaba gücün, hodbinliğin, bencilliğin aksine merhamet, dostluk, yarenlik, diğerkámlık... Yani fıtrata dönüş, kalbe dönüş.

Başkalarının ıstırabına ilgi duymak mı işin sırrı?

İnsan kendi kabilesinden olmayan kişi için de dertleniyorsa merhamet sahibidir. Bütün çocukları seviyorsa, kendisine değmeyen insanların acılarıyla da hemdert oluyorsa merhametlidir. Yani merhamet önce komşunu tanımakla, komşunu kendin gibi sevmekle, komşuluk ahlakıyla başlar ve oradan bütün insanlığa uzanır.

Kalple düşünmekten söz ediyorsunuz?

Geleneksel düşünce, kalbi bilgi ve bilincin merkezi olarak görüyor. Kalple düşünmek som aklın isteklerine gem vurmak demektir. Mesela bilimin ona rehberlik eden metafizik ilkeleri olması demektir.

Çocukluk dönemi, hayatı algılayışımızı ve ilişkilerimizi belirleyen bir ağırlığa mı sahip?

Çocukluğun yaralarını ileriki yaşlara taşıyoruz evet. Ama insan hayat boyu gelişiyor, yaşadıklarından öğreniyor. Bazı olumlu hayat olayları geçmiş olumsuz yaşantıların izini silebiliyor.

Yani?

Yani kimse çocukluğunun pasif bir kurbanı değil.

Günümüzde çocukların en büyük sorunu...

Anne babaların onlarla yeterince konuşmaması.

ŞİŞMİŞ EGOLAR HER YERDE

Sık sık incinmek, incitilmekten söz ediyorsunuz. Fakat görünüşe bakılırsa insanlar pek incinmiyor. Ya da... İncindiğimizi gizli mi tutuyoruz?

Kurban olmamak için zalim olmayı seçiyor insanlar. En ufak fırsatta dişini geçirebildiğine efendilik taslayabiliyor. Şişmiş egolar her yerde karşımıza çıkıyor. Kim kendini abartıyorsa o incinmekten korkuyordur. Kim erkekliğini abartıyorsa onun bu konuda kuşkuları vardır. Çağımız insanı bin bir suratlı; ruhunun yaralarını maskelerle örteceğini sanıyor.

Hayretin bilgelik ve neşeyi kaynaştırdığını, hayatın özüne bağlılık sayesinde hayret ettiğimizi yazmışsınız?

Hayret bir var olma tarzıdır, bir duruş, bir hissetme biçimidir. İnsan varlığın çağıltısı karşısında büyülenerek hayretle bakar. Bir karıncaya, bir ağaca, bir insana hayretle bakabildiğimiz zaman hiçbirini incitmek istemeyiz.

‘Babalarımızın ölümü biraz da bizim ölümümüzdür’ diyorsunuz...

Babalarımızın ebedi aleme göçüyle birlikte sıranın bize geldiğini fark ederiz. Onların ölümü denkleri toplama sırasının bizde olduğunu söyler.

Ölümle yüzleşmek hayatın anlamını nasıl açığa çıkarır?

İnsan kendi ölümü üzerine düşünebilen bir varlık. Ancak sonlu olduğumuzu bilmemizledir ki aşkın ve güzelliğin peşinden koşuyoruz. Çünkü hem aşk, hem de güzelliğin tecrübesi bize bir zamansızlık, bir ölümsüzlük hissi veriyor. Ölümlü olmasaydık sevemezdik.

Kitabınızı yakınlarda vefat eden babanıza ithaf etmişsiniz...

Bu kitapla hasıl olacak bir sevap olursa eğer, istedim ki hepsi rahmetli babacığımın hanesine yazılsın.
Akıl ile iman anlamak ve hissetmek için gerekli

Felsefi metinlerde ya da psikoloji kuramlarında, insanın özde yıkıcı ve bencil olduğu öne sürülüyor? Öyle mi sahi?

Ben insanın özü itibariyle iyi olduğuna inanıyorum. Son yıllarda pozitif psikoloji akımı da batı psikolojisindeki insanı bu karanlık tarafının bir kurbanı olarak gören anlayışa başkaldırıyor ve olumlu duyguların dönüştürücü rolü üzerinde duruyor. İnsanın meleksi yanını beslemek gerek. Habil ve Kabil’den beri kötülük sürüyor. Eğitim insanın olumlu özelliklerini çoğaltmayı, merhameti yaygınlaştırmayı düstur edinmeli.

Kitabınızda büyük mutasavvıfları da, Batılı modern düşünürleri de anıyorsunuz. Beatles da var, Şeyh Galip de. İmam Şiblî ve Georges Bataille... Yahya Kemal ile Dylan Thomas bir arada. Nasıl bir karışım bu?

Hikmet hepimizin yitik malıdır. Kim ki hikmetli bir söz söylemiş, Doğudan veya Batıdan, o insanlığın esenliği için bir tuğla taşımıştır. Gönül adamları her yerdedir.

Kendini aşmanın akıl ve imanı birleştiren bir sezgiyle beslenmek suretiyle gerçekleşebilmesi’ nasıl oluyor?

İnsanın serüveni bu dünyada olgunlaşmaktır. Kendini bilmek, kainatı bilmek, varlığın ötesini bilmek. Yine de bu dünya hayatında tamamlanmaz insan, onu ölüm tamamlar. Akıl ve iman, anlamak ve hissetmek için gerekli. Bazı şeyler ancak teslimiyetin bilgisiyle içimize doğuyor. Akıl ve iman bize derin bir sezginin kapılarını aralıyor.

Terapiye, psikiyatra duyulan ihtiyacın yoğunluğu, bir psikiyatr olarak sizi rahatsız ediyor sanki?

Modern dünyada terapi odası insanların gerçekten işitildiklerini düşündükleri tek yer oldu। Ancak insanı bütüncül bir bakış açısıyla göremeyen, mekanik terapiler insanın yabancılaşmasını hızlandırıyor. Rilke’nin deyişiyle ‘şeytanları kovayım derken melekleri ürkütmeyen’ bir terapi gerek. Bunun için de terapistlerin çok saygılı, çok donanımlı, insanı ve káinatı hayret duygusuyla süzebilen insanlar olması lazım.


Konfor uygarlığının çocuklarıyız biz...


Aşk bir meydan savaşı mı?

Aşık olmak meydana çıkmaktır. Savaşmayı ve yaralanmayı göze almak. Sevgilinin kirpiklerini oka benzetenler ne güzel söylemiş.

Anne-babamıza olan bağlılığımızla aşık olduğumuz kişiye olan bağlılığımızın benzeştiği doğru mu?

Bazen anne-babalarımızla kurduğumuz ilişki, sevdiğimiz kişiyle kurduğumuz ilişkinin niteliğini belirleyebiliyor. Özellikle çocukluğunda yaralanmış insanlar, sevdikleri kişiyle ya o yarayı tekrarlayan ilişkiler kuruyor ya da o yarayı tamir etme arzusunu ilişkilerine taşıyabiliyor.

Aşkta teslimiyet ve sahiplenme bir arada mı?

Teslimiyet aşk için bir zirve noktası. Öte yanda aşk bir buluşma, bütünlenme halidir. Aşık maşukundan devamlı bir teselli ister, onun tarafından beslenmek, onaylanmak ister. Nihayet, sevdiğini ele geçirmek, kendini ona sonsuza dek yapıştırmak, onu kontrol etmek ve böylece onun aşkından emin olmak ister.

Destansı aşk, hayat boyu aşk, ölümüne sevda dönemi neden kapandı sizce?


Çünkü zahmet ve çile dönemi kapandı. Konfor uygarlığının çocuklarıyız biz. Bu aşka da sirayet ediyor. Her şeye zahmetsizce ulaşmak istiyoruz. Dokunmatik aşklar istiyoruz, öyle olunca da aşkla tutku birbirine karışıyor. Sevdiğimizi derin bir bağlılıkla sevemiyor, onu kolayca gözden çıkarıyoruz.

Aşkın maddi koşulları...

Sevmek için önce hesap yapmamak gerek. Kaybedeceklerini düşünürsen zaten meydana çıkmazsın.

Doç. Dr. Kemal Sayar kimdir?
Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Kemal Sayar, 1966 doğumlu. Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp Fakültesi’nden mezun. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimi aldı. KTÜ’de öğretim üyesi olarak bulundu. 2004’ten beri Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcılığı görevini yürütüyor. Etkili bir kültür, sanat ve düşünce adamı olarak tanınan ve de 20 kitabı bulunan Kemal Sayar, aynı zamanda TRT 2’de İnsanlık Hali adlı bir program hazırlıyor. Kitaplarından bazıları: Psikiyatri ve Kültür, Hüzün Hastalığı, Olmak Cesareti, Ruh Hastalığını Anlamak, Sufi Psikolojisi, Kalbin Direnişi, Kültür ve Ruh Sağlığı...

MURAT MENTEŞ
02.03.2008
http://www.stargazete.com/

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi